28 Nisan 2007 Cumartesi

MUTLULUK

...CANIMSIN....

16 Nisan 2007 Pazartesi

The Secret- Sır

MUTLAKA İZLEYİN!!!

Yıllar önce dedem iflas ettiği dönemde,evler dükkanlar elden gidip çoluk çocuk ortada kalmışlar.. Rahmetli babanemin o zaman devamlı söylediği bir söz varmış..

"Allah'ımın hazinesinde çok var. Benden esirgemez. Ben ondan isterim. Allah'ım verir bana."

Ve aradan 1 sene geçmeden bizimkiler yeni yapılanan Bahçelievler semtinin kooperatifinden muhteşem evimizi satın almışlar :) şaka değil gerçek.. Sene 1946..
Bu sözü hayatın her noktasında, her olay için kullandı. Şahidim.

Aşağıdaki film ile Reiki eğitmenim Dilek Öztürk sayesinde tanıştım ve izledim..
Teşekkürler Dilek' ciğim..

Evet hayatım değişti.. Sene 2007..
İşimde mutlu değildim.. Sonucu biliyorsunuz:)
Mutlu olabileceğim bir iş istiyordum ve yine sonucu biliyorsunuz :)

Babanemin davranışlarını ve sözlerini çok iyi anladım o zaman. Meğer babanem o zamanlardan biliyormuş Çekim Yasasını!
Dinimizdede böledir. İyiyi dile iyilik bulsun seni derler. Kötüyü düşünme,dileme ki ; hacet kapılarının açık olacağı tutar derdi büyüklerimiz..

Yaptığım şey; endişenin,korkunun bana hakim olmasını engellemek..
Last samurai deki hiç düşünce yada matrix 'deki kaşık yok gibi..
Ve umud etmek, düşünmek.. Hayaliniz ne ise ona odaklanmak..
Hayal değil,gerçek gibi hissetmek..

Derya Baykal'ın programında tanıtımıda yapıldı, benden önce davrandılar. Ülkemizdede satışı başlamış kitabının ve dvd sinin. İlk fırsatta onlarıda temin etmek lazım. Ama öncesinde filmi sabredip 1:30 saat izleyin.. Hatta indirin, bir kaç defa izleyin..


The Secret-Sır part_1




The Secret-Sır Part_2



İndirmek isterseniz linkleri... İndirip bilgisayardan izlerseniz alt yazılar daha net okunacaktır.
Mutlaka arşivinizde bulunsun isterim.. Tıklayın ve indirin..
Part 1
Part 2

Işık ve sevgiyle kalın..

12 Nisan 2007 Perşembe

BLOGGER ARTIK TÜRKÇE !!!




Teşekkürler Blogger...


Türkiye'ye ve Türkçe'ye saygı duyduğun için ...


11 Nisan 2007 Çarşamba

Physicists Find Light-sensitive Molecule Can Heal Itself in the Dark

“It’s almost as if you have a piece of paper that’s yellowed over time, and you put it in a dark room for a day, and it comes back brand-new,” said Kuzyk.
Sometimes all an overworked molecule needs is a good night’s rest. According to a study by physicist Mark Kuzyk and colleagues at Washington State University, a molecule that loses its ability to fluoresce when struck by a laser beam regains that ability if it’s allowed to ‘rest’ in the dark. Recovery begins within 30 minutes and is nearly complete after 8 hours of rest, the study found.

The research team of Kuzyk and students Ye Zhu and Juefei Zhou discovered the “self-healing” property in AF455, a dye compound that was designed to excel at two-photon absorption. That’s a process in which the absorption of light energy from a laser causes a change in the molecule that can be harnessed for various purposes. Many molecules also glow, or fluoresce, during two-photon absorption, which allows researchers to monitor the process.

Among the most prominent uses of two-photon absorption are optical data storage and photolithography, a technique using lasers to assemble parts for microscopic motors and nano-sized robots. Two-photon absorption can also be a nuisance, causing degradation of lasers and optical switches that route signals around the internet.
The report is published in the April 15 issue of the journal Optics Letters.

Any material exposed to high-intensity light will degrade over time, said Kuzyk. White paper turns yellow, dyes bleach and fade and molecules that fluoresce when struck by a laser—as the chemical in the present study does—stop fluorescing. Until recently, that degradation in response was thought to be irreversible.
Most previous experiments showing recovery of function in laser dyes were conducted with the dye in liquid solution, where movement of molecules resulted in replacement of spent molecules with fresh ones, said Kuzyk. In the new study, the dye was embedded in a methacrylate polymer. Each molecule was held in place, so a laser focused on the same spot in the polymer would strike the same molecules throughout the course of the experiment.

“That’s one of the first questions people ask when they see this,” said Kuzyk. “They say, ‘isn’t this just the liquid replenishing the stuff that was damaged?’ Nope, this is in a polymer. So you know that it’s the same molecule that’s sitting at that point, as you had before.
“The molecule itself is actually recovering.”

The researchers found that with constant irradiation by the laser, with the most intense dose (4.5 microjoules per pulse), within 200 minutes the response had dropped to about 60 percent of the starting level. The laser was then turned off and the sample allowed to ‘rest’ in the dark. After that it was briefly irradiated at 30-minute intervals, to measure its fluorescent response. Just half an hour after being put in the dark, AF455 had already begun to recover. It continued to improve throughout the 8-hour dark period.

The more intense the laser used, the faster the material lost its ability to respond. In all cases, regardless of the intensity of light used to exhaust the material, recovery proceeded with the same time constant. That indicates the mode of recovery does not depend on the severity or means of the decline, Kuzyk said.
So far, the self-healing property does not appear to be a general phenomenon of fluorescing materials. Partial recovery is known to occur in one other molecule, while full recovery has only been observed in AF455 and in DO11, another compound studied by Kuzyk’s group.

Kuzyk said his lab is working to understand the mechanism behind recovery—what in the molecules’ structure makes them self-healing—in hopes of finding ways to endow other molecules with the same ability. In DO11 the decline in function seems to involve two molecules coming close enough together to form a dimer. In that case, he said, recovery occurs when the two molecules forming the dimer separate again. His group found that process is entropic, meaning that the molecules can recover on their own, but they recover faster if they are heated. Whether that also occurs in AF455 has not yet been determined.
While the mechanism of recovery in AF455 is still unknown, Kuzyk said the observation itself is significant.
“The fact that it is happening is very interesting, because it means that when you make devices out of this kind of material, as long as you let them rest once in a while, they appear to be able to work for much longer” than materials that lack the self-healing ability, he said.
At a certain point during the experiments with low-intensity lasers, Kuzyk said, the sample reached equilibrium: its recovery rate matched the decay rate, and the sample did not change further over time. Kuzyk said that raises the possibility that in applications that only need a low intensity of stimulus and a modest level of response, such as the creation of glowing display screens, AF455 might need no rest at all. The report is available online at http://www.opticsinfobase.org/abstract.cfm?msid=78687 Source: Washington State University

10 Nisan 2007 Salı

Hayat Yolunda _ Taha Akyol

Lise yıllarımda okuduğum bir kitap..
Şuanki düşüncelerimin oluşmasında, yaşamımı şekillendirmemde büyük etkisi olmuştu.
Özellikle gençlere tavsiye ediyorum ama herkezin okuması gerekli diye düşünüyorum.

Akyol kitabının ilk bölümünde gençlere "Size ideolojik telkinde bulunmak gibi bir niyetim yok," diyor. Tecrübelerini aktarıyor ve nasıl kaliteli insan olunacağını anlatmaya başlıyor. Kitabı açar açmaz böyle bir cümleyle karşılaşan genç neler düşünür merak ettik.

Akyol gençlerin kendilerini kaba duyguların ifadesi ve yontulmamış iç güdülerin patlaması düzeyindeki bir "izm"e kaptırabileceklerini söylüyor ve sonlarının hüsran olacağı konusunda gençleri uyarıyor. Onlara böyle bir "izm"e kapılır mısınız, diye sorduk.

"Benim izm'im iyidir"i bırak diye devam ediyor kitaba Taha Akyol. Gençlere tutucu olmamaları yolunda öğütler veriyor ve gençliğe bugünün tehlikelerinin sık dokulu mistik gruplar ve ideolojik örgütler olduğunu söylüyor. Biz de gençlere izmlerinde ne kadar ısrarcı olduklarını ve günümüzün tehlike kaynaklarını sorduk.

Akyol bir kara büyüden bahsediyor. Genci ölüme sürükleyen bir kara büyü bu. Yazar dava uğruna yaşamın değil de ölümün seçilmesinin nedeninin ölümseverlik mi, mazohist bir psikoloji mi olduğunu anlamaya çalışıyor. Gençlere sorduk: Dava uğruna ölünmeli mi?

Yazar sağda ve solda radikalleşen bir gençlikten ve onların ortak yanlarından söz ediyor, gençlere sık dokulu topluluklardan kopmanın zihindeki fikirlerin düzeltilmesinden daha zor olduğunu söylüyor. Gençlerin cevabı ne?

Akyol kitabında yalnızca ideolojik konulardan bahsetmiyor. Örneğin, kayınvalide ve kayınpederlere artık çocuğunuzun sahibi değilsiniz, eşler birbirinin sahibidir diyor. Gençlerle sahiplenmek kavramını ve evliliğin insanların özgürlüğünü kısıtlayıp kısıtlamadığını da konuştuk. Söz şimdi gençlerde...
1936 yılında Yozgat’ta doğan Taha Akyol, ilk ve ortaöğrenimini Yozgat’ta tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra memleketine dönüp bir süre serbest avukat olarak çalıştı. Daha sonra Ankara’ya gelen Taha Akyol, "Hergün" gazetesinde yönetici ve araştırmacı olarak görev aldı. "Tercüman" gazetesinde genel yayın müdürü ve yazar olarak çalıştı. Taha Akyol, günümüzde "Milliyet" gazetesinde köşe yazarlığını sürdürürken CNN Türk’ün de genel müdürlüğünü yapıyor.

9 Nisan 2007 Pazartesi

Gençlik Yıllarım , En Güzel Yıllarım..

Çok severdim çocukken ..

Ve onunla beraber bende tekrar ederdim ; "ama haksızlık bu öyle değil mi?!" diye :) ..
Sanırım TRT' de yayınlanıyordu, emin değilim. O zamanlar çizgi filmler bile bir başkaydı. Kavga,savaş gibi kavramlar sonraları girdi dünyamıza. O da sanırım Voltran ile olmuştu .. Ama onun bile güzel mesajları vardı.

Günün birinde saçlarımı 1cm kalacak şekilde ketirip ankaradan döndüğümde; önce kimse tanıyamamış sonradan da kalimero diye lakab takmışlardı :)

Çok aradım ama bulamadım kalimero' nun oyuncağını.. Sanırım pes edim kendim bir tane yapacağım :)
Tarih olmuşuz resmen , sene 1994 Çorum..
Şimdi herbirimiz ayrı yerlerde :( ..
Bu karede tüm arkadaşlarımız yok.. Şuan da yaşayanlarıda bi o kadar azaldı gibi.. Özledim sizi ve o günleri ..
Ne güzel dostluklar yaşamışız.. O yaşlardamı yaşanıyor böyle güzel dostluklar sadece!
Menfaatsiz, sevgiyle ve saygıyla.. Nerdeyse günün uykudan kalan kısmını hepberaber geçirirdik..
Geri dönmek istiyorum o deli dolu zamanlara :(
Nerdesiniz!?
Güner'im scan edip göndermemiş olsaydı bihaberdim bu resimlerden.. Sağol bebişim..Cansın sen,Canımsın..

6 Nisan 2007 Cuma

Galaxy ..

Arrows in the center of this image point toward the supermassive black hole at the galactic center of the Milky Way galaxy. GLAST data may soon provide evidence of WIMP-burning stars nearby. Credit: European Southern Observatory
Stars may be bullies in their old age. White dwarfs—dense, collapsed stars in their final stage of life—could be skilled at swallowing and annihilating weakly interacting massive particles (WIMPs). These particles may constitute a large portion of the dark matter in the universe, and could form extremely dense concentrations near supermassive black holes.

Physicists Igor Moskalenko and Lawrence Wai plan to glean GLAST data to learn whether these concentrations of dark matter exist. If they do, WIMP-swallowing stars could reveal the secrets of black holes.
Their paper will be published in the April 10 issue of Astrophysical Journal Letters. "This research could reveal a completely new kind of star, and could provide insight into how supermassive black holes evolve," Wai said. "We're very excited about this possibility." A few bright stars are known to orbit very close to the supermassive black hole at our galaxy's center. WIMPs may concentrate near this black hole, where white dwarfs sweeping close by could efficiently capture and "burn," or annihilate, many of them. Moskalenko and Wai propose that using GLAST to find dark matter near the supermassive black hole could implicate stars seen orbiting nearby as thriving WIMP eaters.

Their hypothesis will soon be tested when GLAST collects gamma-ray data and scientists search for dark-matter annihilations near our galaxy's supermassive black hole. If it were to be found, a spike in dark matter concentration near the black hole would betray much about the nature of our universe. "The observation of stars orbiting close to the supermassive black hole at the center of our galaxy was a huge discovery," Wai said. "If some of those stars are WIMP burners, they could provide unique information on dark matter structure."
Source: Stanford Linear Accelerator Center.

5 Nisan 2007 Perşembe

La Marche de L’Empereur - İmparator'un Yolculuğu

Muhteşem bir Belgesel-Film..
2006 En iyi Belgesel Oscar Ödülünü aldı..
Amerika'da hasılat Rekoru kırdı..

Hayretler içinde tv'de 2 defa izledikten sonra vcd'si bir Böcek'ten hediye geldi :) .. Teşekkür ederim..

Sizlerede videoları izlemenizi ve akabinde vcd yada dvd sini edinmenizi şiddetle tavsiye ederim..

Sevgi, aile, aşk ne demek birde onlardan görün derim..

Bir türün devamı için ne zorluklara katlandığını öyle güzel görüntüleyip , muhteşem bir eser haline getirmiş.. Tüm zorluklara aşk ile zevgiyle nasıl göğüs gerdiklerini görmeniz lazım..

Luc Jacquet imzalı “İmparatorun Yolculuğu - La Marche de L’Empereur” cesaret, aşk ve hayatta kalma savaşının inanılmaz hikayesini anlatıyor.
Film, hâlen gizemi devam eden İmparator Penguenler’in yaşamlarını ve kendi türünün hayatta kalma mücadelesini olağanüstü görsellikte anlatıyor.

Vahşi yaşam belgeselleri ile ün yapan ödüllü belgeselci, fotoğrafçı ve kameraman Luc Jacquet, Antarktika’nın acımasız buz çöllerinde, dünyanın barınılması en imkansız bölgesinde İmparator Penguenler’in peşine düşüyor…

Bir erkek, bir kadın ve bir çocuk oyuncunun seslendirdiği penguenler, okyanusun içinde adlarına yakışır bir yaşama sahipken, üreme mevsiminde karaya çıktıkları zaman zorluklarla karşı karşıya kalıyor ve beceriksizce yürüyen koca bir kuş oluveriyorlar. Bu asil penguen türünün büyük bir ustalıkla hareket edebildiği buzlu suları, açlık ve sefalet pahasına terk etmesinin ise tek bir nedeni var: Tüm canlıların en büyük amacı, yani, kendi türünün devamı...


İMPARATOR KOLONİSİ
Dünyadaki 40’a yakın İmparator kolonisinden ancak 4 koloni üzerinde araştırma yapılabildi. Bağımsız bir keşif seferi yapılmadan sadece bir tanesi ulaşılabilir durumdaydı. Bu, Adelie’deki Fransız bilim merkezi Dumont d’Urville’e birkaç yüz metre uzaklıkta yaşayan Geological Headland Archipelago kolonisiydi…

İMPARATORLARIN YOLCULUĞU ...
Milyarlarca yıl her kış, Antarktika’nın acımasız buz çöllerinde, dünyanın barınılması en imkansız bölgesinde gerçekten olağanüstü bir yolculuk gerçekleşiyor... Binlerce İmparator Penguen, güvende oldukları derin mavi okyanustaki evlerini terk ediyorlar. Donmuş karaya tırmanarak, kıtanın iç tarafındaki ıssız bölgeye doğru yola çıkıyorlar...


Antarktika’nın o bölgesi; çok soğuk, çok uzak ve bir canlının yaşaması için imkansız bir yer… Tek sıra halinde bu bölgeye ulaşmak için yürümeye başlarlar. Şiddetli tipiden önlerini görmekte zorlanarak, saatte 250 km esen fırtına ile mücadele ediyorlar... İmparator Penguen, üremenin, soyunun hayatta kalmasının o müthiş içgüdüsü ile cesareti ve kararlığı ile yılmadan yoluna devam eder…

Geleneksel yavrulama alanlarına her zaman yanılmadan ulaşırlar. Coşkulandırıcı kendilerine özgü seslerinin eşliğinde anlaşılması güç, karmaşık dansları ve zarif hareketleri ile ritüel kurlarını yaparlar. Sonunda, tek eşli olan İmparator penguen, eşini bulur ve birleşir… Günler kısalır ve hava şartları giderek sertleşir.

Başarı ile tamamlanan çiftleşmenin sonrasında, yumurta üretmek dişi penguenin vücudundaki besin deposunun tamamına yakınını tüketmiştir. Bu kaybını telafi etmek için hemen yiyecek bulmaya okyanusa geri dönmelidir. Dişiler balık dolu denizlere doğru 200 km’lik bir yolculuk yaparlar. Bu yüzden kuluçkaya erkek İmparator Penguen yatar.

Yolculuk tehlikeli ve yırtıcı deniz aslanlarının tehdidi altındadır. Erkek İmparatorlar, dişilerinin gidişinden sonra bebek penguen çıkana kadar değerli yumurtaları pençelerinin arasında saklayarak korurlar. Kış ilerledikçe çok şiddetli tipiler başlar, rüzgar saatte 120-160 km hızla eser. -40°C’lik soğuklara ve kutupların korkunç kışına dayanarak, erkekler yumurtalarla beraber ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalırlar.


Erkek İmparator beslenmeden, itina ile yumurtaları korurlar ve 4 ayın sonunda yumurtlar çatlar. Bebek İmparator yumurtasından yeni beyaz dünyasına çıktıktan sonra, en fazla 48 saat kendisindeki yiyecek rezervinden beslenerek dayanır. Eğer anne İmparator okyanustan yemekle dönmekte geç kalırsa, yeni doğan ölür.İşte tam bu kritik günlerde dişiler görünür. Dişiler döndüklerinde seslenmeye başlarlar ve erkekler de onlara karşılık verir. Eşler birbirlerini çiftleşme sırasında öğrendikleri seslerinden tanırlar.

Aileler tekrar biraraya geldiklerinde, görevler tersine işler. Anneler yeni doğanlarla beraber kalırken, eşleri beslenmeleri gerektiğinden hemen okyanusa dönerler. Yetişkinler balık avlarken, bebek penguenler her zaman var olan yırtıcı dev denizkuşlarının tehdidi altındadır.

Havalar ısınırken, kalın buz tabakası sonunda kırılmaya ve erimeye başlar. Bebek İmparator Antarktika’nın derin mavi sularına tereddütle gerçekleştirdikleri ilk dalışlarından sonra yetişkinler zorlu yolculuklarına devam ederler.

İmparatorun Yolculuğu La Marche de L’Empereur / Journey of The Emperor
Yönetmen: Luc Jacquet
Senaryo: Michel Fessler, Luc Jacquet
Görüntü Yönetmeni: Laurent Chalet, Jérôme Maison
Kurgu: Sabine Emiliani
Müzik: Emilie Simon
Yapımcı: Yves Darondeau, Christophe Lioud
Yapım: 2004, Fransa
Tür: BelgeselSüre: 85 dk.
Dağıtımcı: Chantier
Web Sitesi: www.luc-jacquet.com

ZAHİR _ Paulo Coelho

"Seni kendimden bile daha çok seviyorum." Eğer bunu söyleyebilirsem kendimle barış içinde yaşamayı sürdürebilirim, çünkü bu aşk beni rehin aldı.

Ünlü, başarılı, zengin bir yazarın savaş muhabirliği yapan karısı Esther bir gün ansızın ortadan kaybolur. Esther kaçırılmış mıdır, öldürülmüş müdür, yoksa kocasını mı terk etmiştir? Çok sevdiği karısını bulmak için yanıp tutuşan yazar, Esther’in en son birlikte görüldüğü Kazak genci Mikhail’le birlikte Fransa’dan İspanya’ya, Hırvatistan’dan Orta Asya steplerine uzanan bir yolculukta bulur kendini. Bu büyülü yolculuk giderek bir ‘iç yolculuğa’ dönüşecek, yazar yazgının gücü ve aşkın doğasını yeniden keşfedecek, yaşamına yeni değerler biçecektir... Günümüzün en çok okunan yazarlarından Paulo Coelho, daha önce yayınladığımız Simyacı, On Bir Dakika, Veronika Ölmek İstiyor gibi romanlarından sonra Zâhir’de de, okurlarını bir ruh yolculuğuna çıkarıyor. Zâhir’i okuduğunuzda, kendinizi daha derinden tanıyacaksınız.

Zevkle çabucacık okuduğum kitaplardan.. Ben aynını yapabilirmiydim bilmiyorum ama beni bu konuda düşündürdü bu bir gerçek.
"Sevdiğin için ne yapabilir, neleri göze alabilirsin ?"

Önce bunun cevabını bulmak lazım.

4 Nisan 2007 Çarşamba

Twin Peaks - İkiz Tepeler


Güzel bir dizi idi. Filmide çekilmiş ama izleme fırsatım olmadı şuana kadar. Müziklerine ve filmdeki esrarengiz havaya takılmıştım :)
Türkiye'de dizisi 1992 yılında yayınlanmış. Nedense bana daha eskiymiş gibi geliyor. Yada benim tarih kavramım karıştı .. Derken sinema filminin 1992 de çekildiğini anladım gecenin bu saatinde daha fazlasını beklemek yalnış olur sanırım. Görüntüler sinema filmine ait. Dizi filme ait görüntü bulamadım :(



Yönetmen_David Lynch
Senaryo _David Lynch, Mark Frost, Robert Engels
Müzik _Angelo Badalamenti
Oyuncular _Sheryl Lee, Ray Wise, David Bowie, Mädchen Amick, Dana Ashbrook, Phoebe Augustine, Chris Isaak, David Lynch

Yıllar sonra bi kısım müziklerini buldum ve paylaşayım dedim.. Sizinde aklınızda yer etmiş ise buyrun beraber dinleyelim ..

Agent Kuper_Twin Peaks Theme

Ennio Morricone_Twin Peaks Theme

Into The Night

Twin Peaks Theme_ Instrumental

3 Nisan 2007 Salı

Burçlar Değiştimi ?

4 bin yıl içinde takım yıldızların yer değiştirdiğini belirten astronomlar, astrolojik bilgilerimizi alt üst edecek çağdaş burç haritası çıkarmış.

burç - eski tarih - yeni tarih

Yay
23 Kasım-22 Aralık19 Aralık-20 Ocak
Oğlak23 Aralık-20 ocak21 Ocak-16 Şubat
Kova21 Ocak-19 Şubat17 Şubat-11 Mart
Balık20 Şubat-20 Mart12 Mart-18 Nisan
Koç21 Mart-20 Nisan19 Nisan-13 Mayıs
Boğa21 Nisan-21 Mayıs14 Mayıs-20 Haziran
İkizler22 Mayıs-21 Haziran 21 Haziran-20 Temmuz
Yengeç22 Haziran-22 Temmuz21 Temmuz-10 Ağustos
Aslan23 Temmuz-23 Ağusto11 Ağustos-16 Eylül
Başak24 Ağustos-23 Eylül17 Eylül-30 Ekim
Terazi24 Eylül-23 Ekim31 Ekim-22 Kasım
Akrep24 Ekim-22 Kasım23 Kasım-29 Kasım
Yılancı30 Kasım-18 Aralık30 Kasım-18 Aralık

Astronomlar 13'üncü burç Yılancı'nın astrolojiye katılmasını savunuyor. Bu durum diğer 12 burcuda etkiliyor ve neredeyse herkesin burcu değişiyor.

(Mesela ben boğa oluyorum.. Ama nasıl olur bu , bir ikizler nasıl boğa olur?! Neresi mantıklı şimdi bunun?..)

13. burç Yılancı;
Astronomlar 13. burcu ve dünyanın hareketleri yüzünden ilkbahar noktasındaki kaymayı gözönüne alıp yıldızların yerlerini değiştirince, astrolojik bilgilerimiz alt üst oldu. Sönük yıldızların oluşturduğu 13'üncü burca Yılancı adı verildi.

Polemik çıkmış..
Astrologlar, güneşin aylık hareketlerini baz aldıklarını söylerken 13. burçtan haberdar olduklarını ama bunun durumu değiştirmeyeceğini belirtiyorlar. Yer esaslı gözlem yaptığını vurgulayan astronomlar ise 4 bin yılda takım yıldızların yer değiştirdiğini belirterek, "çağdaş burç" haritasında ısrarcılar.

DOÇ. DR. TALAT SAYGAÇ (İÜ. Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bölümleri öğretim üyesi) ;
Dünya 26 bin yıldır salınıyor ve Batı'ya doğru hareketleniyor. Presesyon dediğimiz bu kayma sonucu ilkbahar nortasının yeri değişti. Eskiden Koç burcunda olan bu nokta, artık Balık burcunda.

DR. HASAN ESENOĞLU (İÜ. Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bölümleri öğretim üyesi) ; Güneşin 21 Mart'ta yer aldığı ilkbahar noktası her yıl batıya doğru kayıyor. Bu da yeni bir burç haritasını karşımıza çıkarıyor. Bizim adresimiz yer. Dünya'dan uzayı gözlemliyoruz. Aslında 88 takım yıldız var. Ama dünyanın güneş etrafındaki yolu üzerinde bunulanların sayısı 13.

YASEMİN BORAN (astrolog-Hürriyet gazetesi yazarı) ; Biz mevsimleri esas alıyoruz. Koç burcu insanları, ilkbaharın başlangıcına doğarlar ve doğanın uyanış heyecanı içindedirler. Kişiler, içine doğdukları mevsimlerin šzelliklerini gösterirler. Burçlar mevsimsel zamanı gšsteren birer semboldür ve mevsimler var oldukça değişmeyecek.

AYCAN ÖZENBAŞ (astrolog-e-kolay.net yazarı) ; Biz dünyayı esas alıyoruz. 13'üncü burç bir spekülasyon. O zaman 14'üncü, hatta 80'inci takım yıldızı da haritalara koyalım. Bunlar işimizin zorlaştırılması için ortaya atılan savlar. Çok kuvvetli mesnedleri olduğunu sanmıyorum.

HAKAN KIRKOĞLU (astrolog-Milliyet gazetesi yazarı-Astroloji Birliği Derneği Başkanı) ; Bizim için önemli olan takım yıldızlar değil, kişilerin yaptığı bölümleme. Yılancı takım yıldızını 13. burç olarak almak, orayı karıştırmaktan başka bir şey değil. Üsterse 99 takım yıldız olsun bir şey değişmez.

Alıntıdır; genç hürriyet ..

1 Nisan 2007 Pazar

Armagedon - Aydoğan Vatandaş

Türkiye-İsrail Gizli Savaşı

"Bu kitap Türkiye' nin gizli ve fakat gerçek tarihidir. Körfez Savaşı'ndan, Çekiç Güç' e, Kürt Devleti projesinden Susurluk' a ,
Uğur Mumcu suikastinden Eşref Bitlis cinayetine, Muavenet olayından ordu içindeki yapılanmaya değin gizli kalmış birçok olay, bambaşka bir üslupla, tüm belgeleriyle birlikte yeniden ele alındı.

Okurken irkileceğiniz bu kitabı asla unutamayacaksınız.."

Arka kapaktan alıntıdır ..

Ben hayretle okudum. Kitabın arkasında belge fotokopileri de eklenmiş. Şayet doğru ise halimiz vahim diyebiliyorum ancak :(

Ölerek Yaşıyorum - Haldun Hürel

3 Hürel kardeşlerden, Haldun Hürel 'in eseri..

"Bu kitabın arka kapak yazısı yazılamadı. Yazılamazdı... Çünki yazı 536 sayfa olmak zorundaydı." diyor kitabın arkasında.. ( bu zorunluluğun nedenini hatırlayamadım kitabı okuyalı 2,5 yıl oldu)

Yaşanmış tarih üzerine kurgulanmış bir kitap.. Sürükleyici ben severek okudum..

Geçmişte .. şimdiki zamanda .. ve gelecekte.. süren bir aşk hikayesi...

Halikarnas M.S. 2095 - M.Ö. 334 arasında yaşanan..

Haldun Hürel
1949 yılında Trabzonda doğdu. DGSA seramik bölümünü bitirdi. Sanat tarihi ve İstanbul araştırmacısı olan Haldun Hürel ,aynı zamanda ressam ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde de öğretim görevlisi.
Efsanevi 3 Hürel grubunda vurmalı çalgılar çalıyor..
"Ölerek Yaşıyorum" , yaşamının her anı sanatla dolu olan Haldun Hürel' in ilk kitabı..