21 Ekim 2007 Pazar

SEVGİ DOLU YUVA ARIYORUZ!!!












Yavrularımız büyüyor .. Sütten kesilmelerine az kaldı..

Onlara sıcacık,sevgi dolu birer yuva arıyoruz.. Bu zamanlarını kaçırmamanız lazım:)

Yaramaz, muzur, en muhteşem dönemleri..




Herbiride annesinden bi özellik almış..

*Siyah-Beyaz olan Bıyıklı.. 3 beneği var dudak çevresinde:)

Arka ayakları üzerinde durup kardeşlerinin üzerine atlamaya bayılıyor.. En canayakını en korkusuzu..

*Çizgili-Beyaz; uysal ama güçlü..

Kendinden emin ve tedbirli :)

*Simsiyah olan Kömür..

Sakin,uysal,sessiz.

Hepside acaip oyuncu ve sevecen..

Bu güzel yavrucaklara kucak açmak istemezmisiniz?

6 Ekim 2007 Cumartesi

Mazide Kalmış ..

9 sene yaşamışım bu şehirde,acısıyla tatlısıyla..

çoğu günler "yeter! gitmeliyim artık.." diye söylenmiş olsamda, benimsemişim.

Özlüyorum..

Çorum'u özlediğim gibi özlüyorum..

İkinci bir memleket olmuş bana, haberim yokmuş:(


29 Eylül 2007 Cumartesi

Asfalt Dünya - Beni Severmiş O

DÜŞÜN Kİ ORMAN BU
"vur artık! son ver bu sessizliğe...
göster bana kimsin sen?
saplanır mı pençendeki tırnaklar?
sen misin o kükreyince ürkülen?
yoksa hangi sakinisin bu yaban ormanın?
vur ve göster nesin sen?
çünki bir orman bu, asfalt çimenleri"
son yolcusu o eski zamanların
sana yazmış özlem dolu mektubu
tek derdi güzel sonları masalların
gözyaşları doldurmuş giderken boşluğu
en çok beni severmiş o
beni aramış gözleri giderken
en çok beni severmiş o
beni aramış gözleri
kalbinde belirsiz bir yolun kuşkusu
titrek sesinde umutların avuntusu
bir mendil eski bir resim bulduğum
tahta masasında bilmeden unuttuğu
Söz-Müzik : M.Emrah Özdamar

20 Eylül 2007 Perşembe

From A Distance - Bette Midler

from a distance the world looks blue and green,
and the snow-capped mountains white.
from a distance the ocean meets the stream,
and the eagle takes to flight.
from a distance, there is harmony,
and it echoes through the land.
it´s the voice of hope, it´s the voice of peace,
it´s the voice of every man.
from a distance we all have enough,
and no one is in need.
and there are no guns, no bombs, and no disease,
no hungry mouths to feed.
from a distance we are instruments
marching in a common band.
playing songs of hope, playing songs of peace.
they´re the songs of every man.
god is watching us. god is watching us.
god is watching us from a distance.
from a distance you look like my friend,
even though we are at war.
from a distance i just cannot comprehend
what all this fighting is for.
from a distance there is harmony,
and it echoes through the land.
and it´s the hope of hopes, it´s the love of loves,
it´s the heart of every man.
it´s the hope of hopes, it´s the love of loves.
this is the song of every man.
and god is watching us, god is watching us,
god is watching us from a distance.
oh, god is watching us, god is watching.
god is watching us from a distance.

15 Eylül 2007 Cumartesi

Yeniden Başlayabilseydim Eğer..

Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,

İkincisinde daha çok hata yapardım

Kusursuz olmaya çalışmaz, sırt üstü yatardım.

Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar

Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorunum olmazdı

Daha çok riske girerdim

Seyahat ederdim daha fazla

Daha çok güneş doğuşu izler,

Daha çok dağa tırmanır,

Daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim birçok yere giderdim

Dondurma yerdim doyasıya,

Ve daha az bezelye.

Gerçek sorunlarım olurdu

Hayali olanların yerine

Yaşamın her anını gerçek ve

Verimli kılan insanlardandım

Yeniden başlayabilseydim eğer,

Yalnız mutlu anlarım olurdu.

Yaşam budur zaten.

Anlar, sadece anlar.

Sizde anı yaşayın!

Hiçbir yere yanında

Termometre, su, şemsiye ve

Paraşüt olmadan gitmeyen insanlardandım ben

Yeniden başlayabilseydim

İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım

Ve sonbahar bitene kadar

Yürürdüm çıplak ayaklarla

Bilinmeyen yollar keşfeder,

Güneşin tadına varır,

Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

Ama işte seksen beşindeyim

Ve biliyorum ölüyorum.



Jorge Luis Borges

5 Eylül 2007 Çarşamba

DOĞUM ZAMANI

Kızım benim.. Herşeyim..

Bu şehre gelişimizden sonra olan en güzel olay yaşandı bu gecesayende..
Kızım yaşattı bunu bize..


Tamda bahçemize hamile olduğunu yazma fırsatını bulup yayınlarken sancıları tuttu..

Anlayamadık önce ve bişiler ters gidiyor sandık,korktuk .. Bilmiyoruzki haliyle tam gününü, zamanını belirleyemiyoruz..

Kedilerin doğum zamanı sakin ortam aradıklarını, kişilerden uzaklaştıklarını,yalnız kalmak istediklerini okumuştum çoğu yerde..

Çilek doğum sancıları başlar başlamaz soluğu yanımda aldı:) yattık yere beraber doğuma hazırlandık.

Eee kızımda benim gibi normal değil tabi ..

Koydu kafasını koluma başladık beklemeye..

4,5 saatlik sancılı bekleyişten sonra,bebek göründü ama ters geliyordu :(

ben öldü kesin dedim( çok bilirim ya..) bi ara paniklemiş halde dolanırken Çilek 'in ağzında bişi gördüm; "öldü ve yemeye götürüyor" diye feryat figan :)))

Göbek bağını koparmaya yuvasına götürüyormuş .. panicmania durumları bendeki ..

İlk bebeğimizin göbek bağı kesildi ve temizlendi.. İşte üst resimdeki fare ilk bebeğimiz..

Sonrasındaki doğumları beklerken ben uyuyakalmışım ev halkı doğumun bitimini sabırsızlıkla sabaha kadar beklemişler...

İlk doğan bebeğimiz ve annesi 21. saatlerindeler..

Aile saadeti diye buna derim ben.

3 Tane bebeğimiz oldu..

Teşekkürler Çilek bize bu güzel anları ve yavruları verdiğin için..

teşekkürler Hülya teyze ve Çiğdem, Çilek'i bize gönderdiğiniz için..

4 Eylül 2007 Salı

BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN NAZIM HİKMET RAN

HERKES GİBİ

Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.
Temmuz 1920

«BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN»

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
1918

3 Eylül 2007 Pazartesi

ÇİLEK HANIM ANNE OLUYOR !!!

Anane oluyoruuuuum !!!
Kızım hamile ve doğumuna kısa bir zaman kaldı.. Biraz sıkıntılı bir dönemdeyiz ama şükür sorunsuz geçiyor sanıyorumki..
Bebeklerin hareketlerini görebiliyorum , süper bi durum bu :))
Bebeklerimiz sağlıklı olarak doğarlarsa bir tek yavruya daha bakabileceğiz ve diğerlerine sıcacık birer yuva bulmamız gerekiyor :( ayrılmak zorda olsa elbet şuanki durumumuzda olması gereken bu malesef..


Bebekler 2 ay anne sütü emdikten sonra yavaş yavaş onları isteyen yeni ailelerine doğru yola çıkacaklar..
Tıpkı Çilek Hanımın bizim evimize getirdiği ışık ve neşe gibi yavrularımızda başka yuvalara bu ışığı götürecekler..:)
Bebekleri büyütürken tavsiyelere ve tecrübelere her zaman açığım..
Yüreğinizdeki ışığı asla kaybetmemeniz dileğimle..

24 Ağustos 2007 Cuma

EARLY CHRISTIAN ART

With the building of Christian basilicas in the late 4th century, wall and ceiling mosaics were adapted to Christian uses. The earliest examples, such as those of the first basilica of St. Peter and St. Paul were all destroyed, but the mosaics of Santa Constanza and Santa Pudenziana, both from the 4th century, survived. The winemaking putti in the ambulatory of Santa Constanza still follow the classical tradition (ie. feast of Bacchus). The so-called Tomb of the Julii, near the crypt beneath St Peter's Basilica, is a fourth-century vaulted tomb with wall and ceiling mosaics that are given Christian interpretations. The former Tomb of Galerius in Thessaloniki, converted into a Christian church during the course of the 4th century, was embellished with very high artistic quality mosaics. Only fragments survived of the original decoration, especially a band depicting saints with hands raised in prayer, in front of complex architectural fantasies.



In the following century Ravenna, the capital of the Western Roman Empire, became the centre of late Roman mosaic art (see details in Ravenna section). Milan also served as the capital of the western empire in the 4th century. In the St Aquilinus Chapel of the Basilica of San Lorenzo mosaics executed in the late 4th-early 5th centuries, depict Christ with the Apostles and the Abduction of Elijah; these mosaics are outstanding for their bright colors, naturalism and adherence to the classical canons of order and proportion.

Albingaunum was the main Roman port of Liguria. The octagonal baptistry of the town was decorated in the 5th century with high quality blue and white mosaics representing the Apostles. The surviving remains are fragmentary.
A beautiful mosaic pavement depicting humans, animals and plants from the original fourth-century cathedral of Aquileia have survived in the later medieval church. This mosaic adopts pagan motifs such as the Nilotic scene but behind the traditional naturalistic content is Christian symbolism (ichthys, fisherman). The sixth-century early Christian basilicas of Sant' Eufemia and Santa Maria delle Grazie in Grado also have magnificent mosaic floors.
From Wikipedia, the free encyclopedia

23 Ağustos 2007 Perşembe

MOSAIC

Mosaic is the art of decoration with small pieces of colored glass, stone or other material. It may be a technique of decorative art, an aspect of interior decoration or of cultural and spiritual significance as in a cathedral. Small tiles or fragments of pottery (known as tesserae, diminutive tessellae) or of colored glass or clear glass backed with metal foils are used to create a pattern or picture.

History;
Mosaics were used across the ancient world for domestic interior decoration. Mosaics of the 4th century BC are found in the Macedonian palace-city of Aegae, and they enriched the floors of Hellenistic villas, and Roman dwellings from Britain to Dura-Europas. Splendid mosaic floors distinguished luxurious Roman villas across north Africa. In Rome, Nero and his architects used mosaics to cover the surfaces of walls and ceilings in the Domus Aurea, built AD 64.
The mosaics of Villa Romana del Casale in Sicily are the largest collection of late Roman mosaics in the world and are protected as a UNESCO World Heritage Site.

From Wikipedia, the free encyclopedia

11 Ağustos 2007 Cumartesi

Kavak Yelleri - PİNHANİ


Ara ara gezinirken takıldığım bir dizi "Kavak Yelleri"..
Masum zamanlarımızı hatırlıyorum.. Menfaatsiz dostlukların ve sevginin kokusunu aldığımız zamanları..
O dönemlerde insanlar birlikteliklerini paylaşarak güçlendirirlerdi. Şimdilerde ise "sana hayatımı anlatırsam, hayatımı silmem gerekir" diyerek bitiriyorlar.. :) her nedemekse..


Pinhani'nin albüm müzikleri jenerikte kullanılmış.. İlk dinlediğimde banada lise dönemlerimi hatırlatmıştı. Müziklerinde öle bir duruluk, sadelik içine işliyor insanın. Hatta dinle dinle bıkmıyor.

Emeklerine sağlık dahada diyecek birşey yok..

Dinlemek isterseniz.. >> download <<

dinleyin ve silin tanıtım içindir.

(anlamayanlara :) özel bilgi )

ışık ve sevgiyle kalın...

29 Temmuz 2007 Pazar

Kendime yeni bir ben lazım..


.Lazım.
..Lazım..
...Lazım...

Neyin var bugün? -Nil Karaibrahimgil

Dedim senin neyin var bugün?
Hiç yemedin gülmüyor yüzün..
Dedi benim yok bir şeyim..
Yokmuş gibi hiçbirşeyim..

Dedim bu değil normal halin,
Bu duruşun fazla narin..
Dedi yok ,
Dedim yok bir şeyim Yokmuş gibi hiçbir şeyim..

Herşeyimsin dedim ona..
Ben birşeyler buliym sana..
Olurum ben senin şeyin,
Olur musun herbirşeyim?

Neden sesin çıkmıyor bugün?
Hiç nefesin gelmiyor bugün..
Dedi benim yok bir şeyim,
Yokmuş gibi hiçbirşeyim..

Dedim kesin küstün bana,
Kesin birşey yaptım sana..
Dedi yok ,dedim yok bir şeyim..
Yokmuş gibi hiç birşeyim..

Herşeyimsin dedim ona..
Ben birşeyler buliym sana..
Olurum ben senin şeyin..
Olur musun herbirşeyim?

28 Temmuz 2007 Cumartesi

Simple Method Yields Complex Microan&Nanoparticle Shapes

In applications from drug delivery to electronics, polymer particles several billionths to millionths of a meter in size could play key roles. But before many of these uses can be realized, scientists must thoroughly understand how these particles behave – behaviors that are strongly linked to the particles' precise shapes, which so far have been difficult to produce on demand and in variation. Recently, however, scientists from the University of California at Santa Barbara (UCSB) found a way to widen this bottleneck.

The method is fairly simple, low cost, and can produce substantial quantities of particles (from billions to trillions) of more than 20 widely varying shapes. These include rods, various disks, bullets, barrels, and lenses. The particles are made of polystyrene, a polymer most commonly used to make foam packaging materials. The pre-shaped particles are spherical and have diameters between 60 nanometers (billionths of a meter) and 10 micrometers (millionths of a meter).

The particles are first suspended in a polymer solution, cast into films of varying thicknesses, and mixed with the compound glycerol to plasticize the films. The films were then dried. From there, the researchers used two approaches, dubbed A and B, and then a combination of the two, to engineer the full array of shapes. In approach A, the particles were melted using either a solvent or heat and then the entire film was stretched on an apparatus custom built for the task. By stretching the film in one, two, or both directions, the particles were pulled into various shapes. Different shapes resulted from the use of solvent versus heat, and the thickness of the film also produced new geometries. Among the shapes yielded by approach A were circular disks, rectangular disks, “flying saucers,” rods, and worms.

In approach B, the films were stretched before melting, which produced a different set of shapes than A, most more complex, including pulley wheels, barrels, bullets, and capsules. Combining approaches A and B resulted in yet another set of shapes, many rather unusual. These included ribbon-like particles with curled ends, elongated hexagonal disks, and even “ravioli” and “tacos.” Most of the shapes produced were a few micrometers in size, but the scientists were able to produce nanoparticles, which greatly increases the particles' potential applications. The group says that particles made of polymers other than polystyrene could be produced using their method, and that the method is scalable to produce even greater numbers of them. Added Mitragotri, “There is already evidence supporting the importance of particle shape in various applications, such as the design of new carriers for drug delivery. We believe that the availability of a simple method to make these particles will lead to many new discoveries and technologies.”

22 Temmuz 2007 Pazar

Ankara Çayyolu'nda kedimiz kayboldu :(

Ankara'da bir ablamızın kedisi kayboldu.. aşağıda onun satırları var.. Olurda belki yardımı olursa diye bende eklemek istedim sayfamıza..

Merhaba,
Daha önce de sizlere gönderdigim mail de
yazdığım gibi kayıp Ankara kedimle ilgili olacak
satırlarım.
Ankara Çayyolu Vadikent sitesindeki evimizden kaçan
Mırıl Bey'i arıyoruz.
Gri bal rengi gözleri ve çok uzun tüylü kuyrugunun olması-ki
bu kuyruk bir şey isteyecegi zaman yelpaze gibi
açılırdı-nın dışında pek fazla özelligi olmayan tipik Ankara kedisi.
Bu ay içinde okudugum bir haber onu bulma umudumu
artırdı. ABD'de eyaleti hatırlamıyorum 10 yıl sonra evine
dönen tekir kedi ile ilgiliydi.
Rahmetli annem 8 ay onu kactığı camın önünde gelir umuduyla bekledi..
sevgiyle kalın.
kedimin resimleri ektedir.
iletişim için: bencilek.blogspot.com'a not bırakın lütfen..

15 Temmuz 2007 Pazar

sobelendik..

Abisi beni sobelemiş:) yaklaşık 1 sene önce ben onu sobelemiştim..
yoksa bu bi intikammı?

xprodoksit:Hergün illaki uğradığın www ?
pelin:www.google.com,www.cember.net ve tabiki dost sayfalar..
xprodoksit:TV deyince?
pelin:kesinlikle katılıyorum; APTAL KUTUSU..
xprodoksit:Sence yapılan en güzel keşif, icat ne?
pelin:yine katılıyorum :P para ama huzuru sağlayacak kadar ..
xprodoksit:Senin için müzik?
pelin:arabesk ve sert olmamak kaydıyla, olmazsa olmaz..
xprodoksit: "Yapılacaklar" listenin başında ne yer alıyor?
pelin:artık sadece iş iş iş :( benimle ilgili hiç birşey yok..
xprodoksit:Vazgeçemeyeceklerin ?
pelin:ailem,kızım çilek,dostlarım.. hayat tabikii ..
xprodoksit:En sevdiğin tatlı?
pelin:tiramisu

Bende Dilek ablamı sobeledim DİLEK KUTUSU ..

24 Haziran 2007 Pazar

Emiliana Torrini _ If You Go Away..

If you go away on this summer day,
Then you might as well take the sun away;
All the birds that flew in the summer sky,
When our love was new and our hearts were high;
When the day was young and the night was long,
And the moon stood still for the night bird's song.
If you go away, if you go away, if you go away.
But if you stay, I'll make you a day
Like no day has been, or will be again;
We'll sail the sun, we'll ride on the rain,
We'll talk to the trees and worship the wind.
Then if you go, I'll understand,
Leave me just enough love to fill up my hand,
If you go away, if you go away, if you go away.
If you go, as I know you will, you must tell the world to stop turning
Till you return again, if you ever do, for what good is love without loving you,
Can I tell you now, as you turn to go, I'll be dying slowly till the next hello,
If you go away, if you go away, if you go away.
But if you stay, I'll make you a night
Like no night has been, or will be again.
I'll sail on your smile, I'll ride on your touch,
I'll talk to your eyes that I love so much.
But if you go, go, I won't cry,
Though the good is gone from the word goodbye,
If you go away, if you go away, if you go away.
If you go away, as I know you must,
There'll be nothing left in the world to trust,
Just an empty room, full of empty space,
Like the empty look I see on your face.
I'd have been the shadow of your shadow
If I thought it might have kept me by your side.
If you go away, if you go away, if you go away.
download

18 Haziran 2007 Pazartesi

I Believe I can Fly

Herşeyi başarabiliriz... O güç içimizde :)

11 Haziran 2007 Pazartesi

Özdemir Erdoğan - Baharda Kuşlar Gibi..



1,5 aydır içinde bulunduğum durumu birebir anlatan başka bir şarkı daha yoktur sanırım... :)

8 Mayıs 2007 Salı

TEMA - KARBONMETRE

Ülkemiz ne yazık ki küresel ısınmanın zararlı etkilerini en önce ve en şiddetli biçimde yaşayacaktır. Genel kanı ılıman ve yağışlı bölgelerin daha fazla yağış alacağı ve ısı yükselmesinin tarım ürünlerinde rekolte artışı gibi yararlarının olabileceği yönündeyken, ülkemizin yer aldığı Akdeniz ve Orta Doğu bölgesinde aksine bir gelişim, yani kuraklık artışı ve tarımsal verimde düşüş öngörülmektedir.

Diğer bir tahmin ise taşkınlar ve fırtınalar gibi doğal afetlerdeki artışların meydana geleceğidir. Bunun ne kadar isabetli bir tahmin olduğu ne yazık ki son zamanların hem en kurak mevsimini hem de en sert kışlarından birini geçiren ülkemizde meydana gelen ve tarım alanlarını, seraları, yerleşim alanlarını tahrip eden, can alan sel gibi doğal olmayan felaketler ile kanıtlanmaktadır.
Etkiler yöreden yöreye, hatta bitkiden bitkiye değişiklik gösterecek olsa da, ülkemizin başı zaten su kıtlığı, kuraklık ve toprak erozyonu gibi ciddi sorunlarla derttedir. En büyük şansımız ise Türkiye'nin birçok bitki ve meyvenin yabani atalarının anavatanı olmasıdır. Bu genler korunarak iklim değişikliğine uygun olanların geliştirilmesi, ülkemizin küresel ısınmanın beraberinde getirdiği sorunlarla başetmesini kolaylaştıracaktır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) raporuna göre kuraklık koşullarına uyum sağlamakta çok becerikli olarak nitelenen bu türlerden biri de Meşe'dir.

Küresel Isınma Süreci başladı ve bunu geri çevirmek oldukça güç. Ama en azından daha fazla ilerlemesini engelleyebiliriz.

Soru: "Nasıl mı?"
Cevap: "Ağaç dikmeye ne dersiniz !"

Ağaçlar, atmosferdeki sera gazlarını emdikleri için, küresel ısınmanın tehditlerini azaltma konusunda, en güçlü silahlardan biridir.

Soru: "Ne kadar mı dikmelisiniz ?"
Cevap: "Sitemizde yer alan karbonmetreyle yıllık kişisel tüketiminizden kaynaklanan karbon emisyon miktarını hesaplayın ve bunu telafi etmek için yılda kaç ağaç dikmeniz gerektiğini bulun."

Gerisi çok kolay. İster kazmanızı küreğinizi alın ağaçlarınızı ellerinizle dikin, isterseniz TEMA Vakfı gibi ağaçlandırma yapan sivil toplum kuruluşlarına cüzi bir bedel ödeyerek ağaçlarınızın dikilmesini sağlayın.

Dilerseniz sayfamız aracılığıyla TEMA' ya ulaşıp, oturduğunuz yerden bile ağaçlarınızı dikebilirsiniz.
Kolay Gelsin...

28 Nisan 2007 Cumartesi

MUTLULUK

...CANIMSIN....

16 Nisan 2007 Pazartesi

The Secret- Sır

MUTLAKA İZLEYİN!!!

Yıllar önce dedem iflas ettiği dönemde,evler dükkanlar elden gidip çoluk çocuk ortada kalmışlar.. Rahmetli babanemin o zaman devamlı söylediği bir söz varmış..

"Allah'ımın hazinesinde çok var. Benden esirgemez. Ben ondan isterim. Allah'ım verir bana."

Ve aradan 1 sene geçmeden bizimkiler yeni yapılanan Bahçelievler semtinin kooperatifinden muhteşem evimizi satın almışlar :) şaka değil gerçek.. Sene 1946..
Bu sözü hayatın her noktasında, her olay için kullandı. Şahidim.

Aşağıdaki film ile Reiki eğitmenim Dilek Öztürk sayesinde tanıştım ve izledim..
Teşekkürler Dilek' ciğim..

Evet hayatım değişti.. Sene 2007..
İşimde mutlu değildim.. Sonucu biliyorsunuz:)
Mutlu olabileceğim bir iş istiyordum ve yine sonucu biliyorsunuz :)

Babanemin davranışlarını ve sözlerini çok iyi anladım o zaman. Meğer babanem o zamanlardan biliyormuş Çekim Yasasını!
Dinimizdede böledir. İyiyi dile iyilik bulsun seni derler. Kötüyü düşünme,dileme ki ; hacet kapılarının açık olacağı tutar derdi büyüklerimiz..

Yaptığım şey; endişenin,korkunun bana hakim olmasını engellemek..
Last samurai deki hiç düşünce yada matrix 'deki kaşık yok gibi..
Ve umud etmek, düşünmek.. Hayaliniz ne ise ona odaklanmak..
Hayal değil,gerçek gibi hissetmek..

Derya Baykal'ın programında tanıtımıda yapıldı, benden önce davrandılar. Ülkemizdede satışı başlamış kitabının ve dvd sinin. İlk fırsatta onlarıda temin etmek lazım. Ama öncesinde filmi sabredip 1:30 saat izleyin.. Hatta indirin, bir kaç defa izleyin..


The Secret-Sır part_1




The Secret-Sır Part_2



İndirmek isterseniz linkleri... İndirip bilgisayardan izlerseniz alt yazılar daha net okunacaktır.
Mutlaka arşivinizde bulunsun isterim.. Tıklayın ve indirin..
Part 1
Part 2

Işık ve sevgiyle kalın..

12 Nisan 2007 Perşembe

BLOGGER ARTIK TÜRKÇE !!!




Teşekkürler Blogger...


Türkiye'ye ve Türkçe'ye saygı duyduğun için ...


11 Nisan 2007 Çarşamba

Physicists Find Light-sensitive Molecule Can Heal Itself in the Dark

“It’s almost as if you have a piece of paper that’s yellowed over time, and you put it in a dark room for a day, and it comes back brand-new,” said Kuzyk.
Sometimes all an overworked molecule needs is a good night’s rest. According to a study by physicist Mark Kuzyk and colleagues at Washington State University, a molecule that loses its ability to fluoresce when struck by a laser beam regains that ability if it’s allowed to ‘rest’ in the dark. Recovery begins within 30 minutes and is nearly complete after 8 hours of rest, the study found.

The research team of Kuzyk and students Ye Zhu and Juefei Zhou discovered the “self-healing” property in AF455, a dye compound that was designed to excel at two-photon absorption. That’s a process in which the absorption of light energy from a laser causes a change in the molecule that can be harnessed for various purposes. Many molecules also glow, or fluoresce, during two-photon absorption, which allows researchers to monitor the process.

Among the most prominent uses of two-photon absorption are optical data storage and photolithography, a technique using lasers to assemble parts for microscopic motors and nano-sized robots. Two-photon absorption can also be a nuisance, causing degradation of lasers and optical switches that route signals around the internet.
The report is published in the April 15 issue of the journal Optics Letters.

Any material exposed to high-intensity light will degrade over time, said Kuzyk. White paper turns yellow, dyes bleach and fade and molecules that fluoresce when struck by a laser—as the chemical in the present study does—stop fluorescing. Until recently, that degradation in response was thought to be irreversible.
Most previous experiments showing recovery of function in laser dyes were conducted with the dye in liquid solution, where movement of molecules resulted in replacement of spent molecules with fresh ones, said Kuzyk. In the new study, the dye was embedded in a methacrylate polymer. Each molecule was held in place, so a laser focused on the same spot in the polymer would strike the same molecules throughout the course of the experiment.

“That’s one of the first questions people ask when they see this,” said Kuzyk. “They say, ‘isn’t this just the liquid replenishing the stuff that was damaged?’ Nope, this is in a polymer. So you know that it’s the same molecule that’s sitting at that point, as you had before.
“The molecule itself is actually recovering.”

The researchers found that with constant irradiation by the laser, with the most intense dose (4.5 microjoules per pulse), within 200 minutes the response had dropped to about 60 percent of the starting level. The laser was then turned off and the sample allowed to ‘rest’ in the dark. After that it was briefly irradiated at 30-minute intervals, to measure its fluorescent response. Just half an hour after being put in the dark, AF455 had already begun to recover. It continued to improve throughout the 8-hour dark period.

The more intense the laser used, the faster the material lost its ability to respond. In all cases, regardless of the intensity of light used to exhaust the material, recovery proceeded with the same time constant. That indicates the mode of recovery does not depend on the severity or means of the decline, Kuzyk said.
So far, the self-healing property does not appear to be a general phenomenon of fluorescing materials. Partial recovery is known to occur in one other molecule, while full recovery has only been observed in AF455 and in DO11, another compound studied by Kuzyk’s group.

Kuzyk said his lab is working to understand the mechanism behind recovery—what in the molecules’ structure makes them self-healing—in hopes of finding ways to endow other molecules with the same ability. In DO11 the decline in function seems to involve two molecules coming close enough together to form a dimer. In that case, he said, recovery occurs when the two molecules forming the dimer separate again. His group found that process is entropic, meaning that the molecules can recover on their own, but they recover faster if they are heated. Whether that also occurs in AF455 has not yet been determined.
While the mechanism of recovery in AF455 is still unknown, Kuzyk said the observation itself is significant.
“The fact that it is happening is very interesting, because it means that when you make devices out of this kind of material, as long as you let them rest once in a while, they appear to be able to work for much longer” than materials that lack the self-healing ability, he said.
At a certain point during the experiments with low-intensity lasers, Kuzyk said, the sample reached equilibrium: its recovery rate matched the decay rate, and the sample did not change further over time. Kuzyk said that raises the possibility that in applications that only need a low intensity of stimulus and a modest level of response, such as the creation of glowing display screens, AF455 might need no rest at all. The report is available online at http://www.opticsinfobase.org/abstract.cfm?msid=78687 Source: Washington State University

10 Nisan 2007 Salı

Hayat Yolunda _ Taha Akyol

Lise yıllarımda okuduğum bir kitap..
Şuanki düşüncelerimin oluşmasında, yaşamımı şekillendirmemde büyük etkisi olmuştu.
Özellikle gençlere tavsiye ediyorum ama herkezin okuması gerekli diye düşünüyorum.

Akyol kitabının ilk bölümünde gençlere "Size ideolojik telkinde bulunmak gibi bir niyetim yok," diyor. Tecrübelerini aktarıyor ve nasıl kaliteli insan olunacağını anlatmaya başlıyor. Kitabı açar açmaz böyle bir cümleyle karşılaşan genç neler düşünür merak ettik.

Akyol gençlerin kendilerini kaba duyguların ifadesi ve yontulmamış iç güdülerin patlaması düzeyindeki bir "izm"e kaptırabileceklerini söylüyor ve sonlarının hüsran olacağı konusunda gençleri uyarıyor. Onlara böyle bir "izm"e kapılır mısınız, diye sorduk.

"Benim izm'im iyidir"i bırak diye devam ediyor kitaba Taha Akyol. Gençlere tutucu olmamaları yolunda öğütler veriyor ve gençliğe bugünün tehlikelerinin sık dokulu mistik gruplar ve ideolojik örgütler olduğunu söylüyor. Biz de gençlere izmlerinde ne kadar ısrarcı olduklarını ve günümüzün tehlike kaynaklarını sorduk.

Akyol bir kara büyüden bahsediyor. Genci ölüme sürükleyen bir kara büyü bu. Yazar dava uğruna yaşamın değil de ölümün seçilmesinin nedeninin ölümseverlik mi, mazohist bir psikoloji mi olduğunu anlamaya çalışıyor. Gençlere sorduk: Dava uğruna ölünmeli mi?

Yazar sağda ve solda radikalleşen bir gençlikten ve onların ortak yanlarından söz ediyor, gençlere sık dokulu topluluklardan kopmanın zihindeki fikirlerin düzeltilmesinden daha zor olduğunu söylüyor. Gençlerin cevabı ne?

Akyol kitabında yalnızca ideolojik konulardan bahsetmiyor. Örneğin, kayınvalide ve kayınpederlere artık çocuğunuzun sahibi değilsiniz, eşler birbirinin sahibidir diyor. Gençlerle sahiplenmek kavramını ve evliliğin insanların özgürlüğünü kısıtlayıp kısıtlamadığını da konuştuk. Söz şimdi gençlerde...
1936 yılında Yozgat’ta doğan Taha Akyol, ilk ve ortaöğrenimini Yozgat’ta tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra memleketine dönüp bir süre serbest avukat olarak çalıştı. Daha sonra Ankara’ya gelen Taha Akyol, "Hergün" gazetesinde yönetici ve araştırmacı olarak görev aldı. "Tercüman" gazetesinde genel yayın müdürü ve yazar olarak çalıştı. Taha Akyol, günümüzde "Milliyet" gazetesinde köşe yazarlığını sürdürürken CNN Türk’ün de genel müdürlüğünü yapıyor.

9 Nisan 2007 Pazartesi

Gençlik Yıllarım , En Güzel Yıllarım..

Çok severdim çocukken ..

Ve onunla beraber bende tekrar ederdim ; "ama haksızlık bu öyle değil mi?!" diye :) ..
Sanırım TRT' de yayınlanıyordu, emin değilim. O zamanlar çizgi filmler bile bir başkaydı. Kavga,savaş gibi kavramlar sonraları girdi dünyamıza. O da sanırım Voltran ile olmuştu .. Ama onun bile güzel mesajları vardı.

Günün birinde saçlarımı 1cm kalacak şekilde ketirip ankaradan döndüğümde; önce kimse tanıyamamış sonradan da kalimero diye lakab takmışlardı :)

Çok aradım ama bulamadım kalimero' nun oyuncağını.. Sanırım pes edim kendim bir tane yapacağım :)
Tarih olmuşuz resmen , sene 1994 Çorum..
Şimdi herbirimiz ayrı yerlerde :( ..
Bu karede tüm arkadaşlarımız yok.. Şuan da yaşayanlarıda bi o kadar azaldı gibi.. Özledim sizi ve o günleri ..
Ne güzel dostluklar yaşamışız.. O yaşlardamı yaşanıyor böyle güzel dostluklar sadece!
Menfaatsiz, sevgiyle ve saygıyla.. Nerdeyse günün uykudan kalan kısmını hepberaber geçirirdik..
Geri dönmek istiyorum o deli dolu zamanlara :(
Nerdesiniz!?
Güner'im scan edip göndermemiş olsaydı bihaberdim bu resimlerden.. Sağol bebişim..Cansın sen,Canımsın..

6 Nisan 2007 Cuma

Galaxy ..

Arrows in the center of this image point toward the supermassive black hole at the galactic center of the Milky Way galaxy. GLAST data may soon provide evidence of WIMP-burning stars nearby. Credit: European Southern Observatory
Stars may be bullies in their old age. White dwarfs—dense, collapsed stars in their final stage of life—could be skilled at swallowing and annihilating weakly interacting massive particles (WIMPs). These particles may constitute a large portion of the dark matter in the universe, and could form extremely dense concentrations near supermassive black holes.

Physicists Igor Moskalenko and Lawrence Wai plan to glean GLAST data to learn whether these concentrations of dark matter exist. If they do, WIMP-swallowing stars could reveal the secrets of black holes.
Their paper will be published in the April 10 issue of Astrophysical Journal Letters. "This research could reveal a completely new kind of star, and could provide insight into how supermassive black holes evolve," Wai said. "We're very excited about this possibility." A few bright stars are known to orbit very close to the supermassive black hole at our galaxy's center. WIMPs may concentrate near this black hole, where white dwarfs sweeping close by could efficiently capture and "burn," or annihilate, many of them. Moskalenko and Wai propose that using GLAST to find dark matter near the supermassive black hole could implicate stars seen orbiting nearby as thriving WIMP eaters.

Their hypothesis will soon be tested when GLAST collects gamma-ray data and scientists search for dark-matter annihilations near our galaxy's supermassive black hole. If it were to be found, a spike in dark matter concentration near the black hole would betray much about the nature of our universe. "The observation of stars orbiting close to the supermassive black hole at the center of our galaxy was a huge discovery," Wai said. "If some of those stars are WIMP burners, they could provide unique information on dark matter structure."
Source: Stanford Linear Accelerator Center.

5 Nisan 2007 Perşembe

La Marche de L’Empereur - İmparator'un Yolculuğu

Muhteşem bir Belgesel-Film..
2006 En iyi Belgesel Oscar Ödülünü aldı..
Amerika'da hasılat Rekoru kırdı..

Hayretler içinde tv'de 2 defa izledikten sonra vcd'si bir Böcek'ten hediye geldi :) .. Teşekkür ederim..

Sizlerede videoları izlemenizi ve akabinde vcd yada dvd sini edinmenizi şiddetle tavsiye ederim..

Sevgi, aile, aşk ne demek birde onlardan görün derim..

Bir türün devamı için ne zorluklara katlandığını öyle güzel görüntüleyip , muhteşem bir eser haline getirmiş.. Tüm zorluklara aşk ile zevgiyle nasıl göğüs gerdiklerini görmeniz lazım..

Luc Jacquet imzalı “İmparatorun Yolculuğu - La Marche de L’Empereur” cesaret, aşk ve hayatta kalma savaşının inanılmaz hikayesini anlatıyor.
Film, hâlen gizemi devam eden İmparator Penguenler’in yaşamlarını ve kendi türünün hayatta kalma mücadelesini olağanüstü görsellikte anlatıyor.

Vahşi yaşam belgeselleri ile ün yapan ödüllü belgeselci, fotoğrafçı ve kameraman Luc Jacquet, Antarktika’nın acımasız buz çöllerinde, dünyanın barınılması en imkansız bölgesinde İmparator Penguenler’in peşine düşüyor…

Bir erkek, bir kadın ve bir çocuk oyuncunun seslendirdiği penguenler, okyanusun içinde adlarına yakışır bir yaşama sahipken, üreme mevsiminde karaya çıktıkları zaman zorluklarla karşı karşıya kalıyor ve beceriksizce yürüyen koca bir kuş oluveriyorlar. Bu asil penguen türünün büyük bir ustalıkla hareket edebildiği buzlu suları, açlık ve sefalet pahasına terk etmesinin ise tek bir nedeni var: Tüm canlıların en büyük amacı, yani, kendi türünün devamı...


İMPARATOR KOLONİSİ
Dünyadaki 40’a yakın İmparator kolonisinden ancak 4 koloni üzerinde araştırma yapılabildi. Bağımsız bir keşif seferi yapılmadan sadece bir tanesi ulaşılabilir durumdaydı. Bu, Adelie’deki Fransız bilim merkezi Dumont d’Urville’e birkaç yüz metre uzaklıkta yaşayan Geological Headland Archipelago kolonisiydi…

İMPARATORLARIN YOLCULUĞU ...
Milyarlarca yıl her kış, Antarktika’nın acımasız buz çöllerinde, dünyanın barınılması en imkansız bölgesinde gerçekten olağanüstü bir yolculuk gerçekleşiyor... Binlerce İmparator Penguen, güvende oldukları derin mavi okyanustaki evlerini terk ediyorlar. Donmuş karaya tırmanarak, kıtanın iç tarafındaki ıssız bölgeye doğru yola çıkıyorlar...


Antarktika’nın o bölgesi; çok soğuk, çok uzak ve bir canlının yaşaması için imkansız bir yer… Tek sıra halinde bu bölgeye ulaşmak için yürümeye başlarlar. Şiddetli tipiden önlerini görmekte zorlanarak, saatte 250 km esen fırtına ile mücadele ediyorlar... İmparator Penguen, üremenin, soyunun hayatta kalmasının o müthiş içgüdüsü ile cesareti ve kararlığı ile yılmadan yoluna devam eder…

Geleneksel yavrulama alanlarına her zaman yanılmadan ulaşırlar. Coşkulandırıcı kendilerine özgü seslerinin eşliğinde anlaşılması güç, karmaşık dansları ve zarif hareketleri ile ritüel kurlarını yaparlar. Sonunda, tek eşli olan İmparator penguen, eşini bulur ve birleşir… Günler kısalır ve hava şartları giderek sertleşir.

Başarı ile tamamlanan çiftleşmenin sonrasında, yumurta üretmek dişi penguenin vücudundaki besin deposunun tamamına yakınını tüketmiştir. Bu kaybını telafi etmek için hemen yiyecek bulmaya okyanusa geri dönmelidir. Dişiler balık dolu denizlere doğru 200 km’lik bir yolculuk yaparlar. Bu yüzden kuluçkaya erkek İmparator Penguen yatar.

Yolculuk tehlikeli ve yırtıcı deniz aslanlarının tehdidi altındadır. Erkek İmparatorlar, dişilerinin gidişinden sonra bebek penguen çıkana kadar değerli yumurtaları pençelerinin arasında saklayarak korurlar. Kış ilerledikçe çok şiddetli tipiler başlar, rüzgar saatte 120-160 km hızla eser. -40°C’lik soğuklara ve kutupların korkunç kışına dayanarak, erkekler yumurtalarla beraber ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalırlar.


Erkek İmparator beslenmeden, itina ile yumurtaları korurlar ve 4 ayın sonunda yumurtlar çatlar. Bebek İmparator yumurtasından yeni beyaz dünyasına çıktıktan sonra, en fazla 48 saat kendisindeki yiyecek rezervinden beslenerek dayanır. Eğer anne İmparator okyanustan yemekle dönmekte geç kalırsa, yeni doğan ölür.İşte tam bu kritik günlerde dişiler görünür. Dişiler döndüklerinde seslenmeye başlarlar ve erkekler de onlara karşılık verir. Eşler birbirlerini çiftleşme sırasında öğrendikleri seslerinden tanırlar.

Aileler tekrar biraraya geldiklerinde, görevler tersine işler. Anneler yeni doğanlarla beraber kalırken, eşleri beslenmeleri gerektiğinden hemen okyanusa dönerler. Yetişkinler balık avlarken, bebek penguenler her zaman var olan yırtıcı dev denizkuşlarının tehdidi altındadır.

Havalar ısınırken, kalın buz tabakası sonunda kırılmaya ve erimeye başlar. Bebek İmparator Antarktika’nın derin mavi sularına tereddütle gerçekleştirdikleri ilk dalışlarından sonra yetişkinler zorlu yolculuklarına devam ederler.

İmparatorun Yolculuğu La Marche de L’Empereur / Journey of The Emperor
Yönetmen: Luc Jacquet
Senaryo: Michel Fessler, Luc Jacquet
Görüntü Yönetmeni: Laurent Chalet, Jérôme Maison
Kurgu: Sabine Emiliani
Müzik: Emilie Simon
Yapımcı: Yves Darondeau, Christophe Lioud
Yapım: 2004, Fransa
Tür: BelgeselSüre: 85 dk.
Dağıtımcı: Chantier
Web Sitesi: www.luc-jacquet.com

ZAHİR _ Paulo Coelho

"Seni kendimden bile daha çok seviyorum." Eğer bunu söyleyebilirsem kendimle barış içinde yaşamayı sürdürebilirim, çünkü bu aşk beni rehin aldı.

Ünlü, başarılı, zengin bir yazarın savaş muhabirliği yapan karısı Esther bir gün ansızın ortadan kaybolur. Esther kaçırılmış mıdır, öldürülmüş müdür, yoksa kocasını mı terk etmiştir? Çok sevdiği karısını bulmak için yanıp tutuşan yazar, Esther’in en son birlikte görüldüğü Kazak genci Mikhail’le birlikte Fransa’dan İspanya’ya, Hırvatistan’dan Orta Asya steplerine uzanan bir yolculukta bulur kendini. Bu büyülü yolculuk giderek bir ‘iç yolculuğa’ dönüşecek, yazar yazgının gücü ve aşkın doğasını yeniden keşfedecek, yaşamına yeni değerler biçecektir... Günümüzün en çok okunan yazarlarından Paulo Coelho, daha önce yayınladığımız Simyacı, On Bir Dakika, Veronika Ölmek İstiyor gibi romanlarından sonra Zâhir’de de, okurlarını bir ruh yolculuğuna çıkarıyor. Zâhir’i okuduğunuzda, kendinizi daha derinden tanıyacaksınız.

Zevkle çabucacık okuduğum kitaplardan.. Ben aynını yapabilirmiydim bilmiyorum ama beni bu konuda düşündürdü bu bir gerçek.
"Sevdiğin için ne yapabilir, neleri göze alabilirsin ?"

Önce bunun cevabını bulmak lazım.

4 Nisan 2007 Çarşamba

Twin Peaks - İkiz Tepeler


Güzel bir dizi idi. Filmide çekilmiş ama izleme fırsatım olmadı şuana kadar. Müziklerine ve filmdeki esrarengiz havaya takılmıştım :)
Türkiye'de dizisi 1992 yılında yayınlanmış. Nedense bana daha eskiymiş gibi geliyor. Yada benim tarih kavramım karıştı .. Derken sinema filminin 1992 de çekildiğini anladım gecenin bu saatinde daha fazlasını beklemek yalnış olur sanırım. Görüntüler sinema filmine ait. Dizi filme ait görüntü bulamadım :(



Yönetmen_David Lynch
Senaryo _David Lynch, Mark Frost, Robert Engels
Müzik _Angelo Badalamenti
Oyuncular _Sheryl Lee, Ray Wise, David Bowie, Mädchen Amick, Dana Ashbrook, Phoebe Augustine, Chris Isaak, David Lynch

Yıllar sonra bi kısım müziklerini buldum ve paylaşayım dedim.. Sizinde aklınızda yer etmiş ise buyrun beraber dinleyelim ..

Agent Kuper_Twin Peaks Theme

Ennio Morricone_Twin Peaks Theme

Into The Night

Twin Peaks Theme_ Instrumental

3 Nisan 2007 Salı

Burçlar Değiştimi ?

4 bin yıl içinde takım yıldızların yer değiştirdiğini belirten astronomlar, astrolojik bilgilerimizi alt üst edecek çağdaş burç haritası çıkarmış.

burç - eski tarih - yeni tarih

Yay
23 Kasım-22 Aralık19 Aralık-20 Ocak
Oğlak23 Aralık-20 ocak21 Ocak-16 Şubat
Kova21 Ocak-19 Şubat17 Şubat-11 Mart
Balık20 Şubat-20 Mart12 Mart-18 Nisan
Koç21 Mart-20 Nisan19 Nisan-13 Mayıs
Boğa21 Nisan-21 Mayıs14 Mayıs-20 Haziran
İkizler22 Mayıs-21 Haziran 21 Haziran-20 Temmuz
Yengeç22 Haziran-22 Temmuz21 Temmuz-10 Ağustos
Aslan23 Temmuz-23 Ağusto11 Ağustos-16 Eylül
Başak24 Ağustos-23 Eylül17 Eylül-30 Ekim
Terazi24 Eylül-23 Ekim31 Ekim-22 Kasım
Akrep24 Ekim-22 Kasım23 Kasım-29 Kasım
Yılancı30 Kasım-18 Aralık30 Kasım-18 Aralık

Astronomlar 13'üncü burç Yılancı'nın astrolojiye katılmasını savunuyor. Bu durum diğer 12 burcuda etkiliyor ve neredeyse herkesin burcu değişiyor.

(Mesela ben boğa oluyorum.. Ama nasıl olur bu , bir ikizler nasıl boğa olur?! Neresi mantıklı şimdi bunun?..)

13. burç Yılancı;
Astronomlar 13. burcu ve dünyanın hareketleri yüzünden ilkbahar noktasındaki kaymayı gözönüne alıp yıldızların yerlerini değiştirince, astrolojik bilgilerimiz alt üst oldu. Sönük yıldızların oluşturduğu 13'üncü burca Yılancı adı verildi.

Polemik çıkmış..
Astrologlar, güneşin aylık hareketlerini baz aldıklarını söylerken 13. burçtan haberdar olduklarını ama bunun durumu değiştirmeyeceğini belirtiyorlar. Yer esaslı gözlem yaptığını vurgulayan astronomlar ise 4 bin yılda takım yıldızların yer değiştirdiğini belirterek, "çağdaş burç" haritasında ısrarcılar.

DOÇ. DR. TALAT SAYGAÇ (İÜ. Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bölümleri öğretim üyesi) ;
Dünya 26 bin yıldır salınıyor ve Batı'ya doğru hareketleniyor. Presesyon dediğimiz bu kayma sonucu ilkbahar nortasının yeri değişti. Eskiden Koç burcunda olan bu nokta, artık Balık burcunda.

DR. HASAN ESENOĞLU (İÜ. Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bölümleri öğretim üyesi) ; Güneşin 21 Mart'ta yer aldığı ilkbahar noktası her yıl batıya doğru kayıyor. Bu da yeni bir burç haritasını karşımıza çıkarıyor. Bizim adresimiz yer. Dünya'dan uzayı gözlemliyoruz. Aslında 88 takım yıldız var. Ama dünyanın güneş etrafındaki yolu üzerinde bunulanların sayısı 13.

YASEMİN BORAN (astrolog-Hürriyet gazetesi yazarı) ; Biz mevsimleri esas alıyoruz. Koç burcu insanları, ilkbaharın başlangıcına doğarlar ve doğanın uyanış heyecanı içindedirler. Kişiler, içine doğdukları mevsimlerin šzelliklerini gösterirler. Burçlar mevsimsel zamanı gšsteren birer semboldür ve mevsimler var oldukça değişmeyecek.

AYCAN ÖZENBAŞ (astrolog-e-kolay.net yazarı) ; Biz dünyayı esas alıyoruz. 13'üncü burç bir spekülasyon. O zaman 14'üncü, hatta 80'inci takım yıldızı da haritalara koyalım. Bunlar işimizin zorlaştırılması için ortaya atılan savlar. Çok kuvvetli mesnedleri olduğunu sanmıyorum.

HAKAN KIRKOĞLU (astrolog-Milliyet gazetesi yazarı-Astroloji Birliği Derneği Başkanı) ; Bizim için önemli olan takım yıldızlar değil, kişilerin yaptığı bölümleme. Yılancı takım yıldızını 13. burç olarak almak, orayı karıştırmaktan başka bir şey değil. Üsterse 99 takım yıldız olsun bir şey değişmez.

Alıntıdır; genç hürriyet ..

1 Nisan 2007 Pazar

Armagedon - Aydoğan Vatandaş

Türkiye-İsrail Gizli Savaşı

"Bu kitap Türkiye' nin gizli ve fakat gerçek tarihidir. Körfez Savaşı'ndan, Çekiç Güç' e, Kürt Devleti projesinden Susurluk' a ,
Uğur Mumcu suikastinden Eşref Bitlis cinayetine, Muavenet olayından ordu içindeki yapılanmaya değin gizli kalmış birçok olay, bambaşka bir üslupla, tüm belgeleriyle birlikte yeniden ele alındı.

Okurken irkileceğiniz bu kitabı asla unutamayacaksınız.."

Arka kapaktan alıntıdır ..

Ben hayretle okudum. Kitabın arkasında belge fotokopileri de eklenmiş. Şayet doğru ise halimiz vahim diyebiliyorum ancak :(

Ölerek Yaşıyorum - Haldun Hürel

3 Hürel kardeşlerden, Haldun Hürel 'in eseri..

"Bu kitabın arka kapak yazısı yazılamadı. Yazılamazdı... Çünki yazı 536 sayfa olmak zorundaydı." diyor kitabın arkasında.. ( bu zorunluluğun nedenini hatırlayamadım kitabı okuyalı 2,5 yıl oldu)

Yaşanmış tarih üzerine kurgulanmış bir kitap.. Sürükleyici ben severek okudum..

Geçmişte .. şimdiki zamanda .. ve gelecekte.. süren bir aşk hikayesi...

Halikarnas M.S. 2095 - M.Ö. 334 arasında yaşanan..

Haldun Hürel
1949 yılında Trabzonda doğdu. DGSA seramik bölümünü bitirdi. Sanat tarihi ve İstanbul araştırmacısı olan Haldun Hürel ,aynı zamanda ressam ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde de öğretim görevlisi.
Efsanevi 3 Hürel grubunda vurmalı çalgılar çalıyor..
"Ölerek Yaşıyorum" , yaşamının her anı sanatla dolu olan Haldun Hürel' in ilk kitabı..

31 Mart 2007 Cumartesi

Bençilek 1 Yaşında

Image Hosted by ImageShack.us

Acemi Blogcu 'ya rastlamıştım nette gezerken. Sonra dedimki "biz neden paylaşmıyoruz!"..
Ve kızım adına bu sayfayı hazırlamaya başladım..

Geçen sene bu zamanlardı.. İlk yazımızı yayınladık ve blog dünyasına merhaba dedik.. 1 Yıl içerisinde 100. post ile burdayız işte..

Acemi Blogcu ' nun çok yardımı oldu bu konuda derken yavaş yavaş arkadaş edinmeye başladık.


Emrex ile tanıştık önce :) kişisel yardımlarıyla ve onun kurduğu, blog yazarlarının katkılarıyla güzelleşen Destek Blogger Grubu sayesinde bilmediklerimizi öğrendik, zorlukları atlattık..

Ardından Xprodoksit .. Sadece arkadaşımız olmadı, abimiz o bizim :) bocaladığımızda hep yanımızdaydı..

Erdil baba ; biz yazamasakta o hep destekledi ve hiç yalnız bırakmadı..

Watashe :) çok yeni dünyamıza girdi ama bilgisiyle hep yanımızda..

Ve daha adını sayamayacağım blog dostlarım..

Varlığınız için teşekkür ederim ...

Image Hosted by ImageShack.us

26 Mart 2007 Pazartesi

Babam ve Oğlum

Geç kaldım aslında.. 1,5 sene sonra bu eseri izleme fırsatı buldum. Annem bi yandan ben bi yandan deli gibi ağladık.. Annem yıllar sonra ilk defa bişeye tepki verdi. Ağlayabildi, kendide mutlu oldu buna bende :)

Sevinirken acı ile de ağladık.. Çelişkili bir durum oluştu tıpkı filmin bahsettiği dönemlerdeki gibi..

Karar verdik dvd sini edinip annem gelişen olaylara tepki veremediğinde izleyip ağlayacağız ..

Aile,sevgi kavramlarını hatta ihtilal dönemindeki insan manzaraları ,yaşananlar bir o kadar güzel tasvir edilmiş..
"Denize bir oda ver, onu yanına al, burda büyüsün. Bi evi olsun.. Gidecek başka hiçbir yeri yok.. Ona bir oda ver baba.. Bir evi olsun.. Ama zaman zaman da çıkıp gidebileceği bir yer.."
"İnsanlar büyüdükçe hayalleri küçülür mü baba? "
"Baban süperman oldu göklerde uçuyor..
Süperman olmasın.. uçmasın.. yanımda olsun.."








Yönetmen: Çağan Irmak
Oyuncular: Fikret Kuşkan, Çetin Tekindor, Hümeyra, Şerif Sezer, Özge Özberk, Binnur Kaya
Senaryo: Çağan Irmak Görüntü Yönetmeni: Rıdvan Ülgen
Müzik: Evanthia Reboutsika
Resmi Web Sitesi: http://www.babamveoglum.com/

Dinlemek isteyenlere;

__ Bir Ege Yolculuğu
__ Bir Şans Daha
__ Babam
__ Biz Bir Aileyiz
__ Bizim Hikayemiz
__ Zor Zamanlar

Muhteşem Bir Eser ..
Emeği Geçenlere Teşekkürler..

22 Mart 2007 Perşembe

Kuşbakışı Türkiye

Türkiye'nin öve öve bitirilemeyen güzelliğini "tanrıların gözü" yle gördünüz mü? Bugünlerde Atatürk Havalimanı' ndan dışarı uçacaksanız göreceksiniz. "Çılgın" bir THY uzmanı sayesinde. Bugünlerde yurtdışına uçacak olanlar Atatürk Havalimanı'nın dış hatlar gidiş salonuna girdiklerinde, seyahat acentalarının kapılarındaki dev posterlerde, broşürlerde, internetteki seyahat sitelerinde pek, belki de hiç görmedikleri bir "ülke" yle karşılaşıyorlar. İçeri girenlerin zihninde gayrihtiyari bir "Burası neresi yahu" sorusu oluşuyor. Burası, Türkiye.
Yassıca adaları - Göcek

Onu, karış karış tepeden mitolojideki Olimpos tanrılarının yeryüzüne bakış açısıyla görüntüleyense kafasındaki proje uğruna varını yoğunu satıp savan tarih, arkeoloji, doğa ve fotoğraf meraklısı ve Türk Hava Yolları uçuş uzmanı Alp Alper.


Aslında bu fotoğraflar, Türkiye'de ilk kez gerçekleştirilen bir projenin 250 karesinin sadece ufak bir kısmı. 15 yıldır Türk Hava Yolları'nda uçuş uzmanı olarak çalışan Alper'in 2005 Aralık'ında tamamlanan "1000 Feet'ten Türkiye" (1000 feet: Yaklaşık 304 metre) adlı çalışmasının ilk tohumları iş icabı havalandığı sıralarda, Türkiye'ye havadan fotoğrafçı gözüyle bakmasıyla atılmış.

1992'den beri fotoğraf çeken Alp Alper aslında her şeyin 1999 'daki sarsıcı depremin ardından başladığını anlatıyor:

"Türkiye'yi havadan fotoğraflamak için etütlere başlamıştık ama (17 Ağustos) 1999 depremi, o büyük yok oluş, bize bu projenin en kısa sürede gerekli olduğunu gösterdi. Fotoğrafçı, pilot, tarihçi, arkeolog arkadaşlarımla yola çıktık. Harita üzerinde etüt ettiğimiz noktaları, yerden fotoğraflayıp koordinatlarını çıkardık. Belirlediğimiz yerleri uçarak çekmeye karar verdik. Farklı bir açı oluşturarak, sanki bir tanrısal bakış yakalayarak, hem sanatsal, hem de kültürel değeri olan fotoğraflar yakalamaya çalıştık."

Her şey sözcüklerde anlatıldığı kadar kolay olmamış tabii. Belirlenen noktalara alçaktan uçuş yapabilme kabiliyeti olan Chesna tipi uçaklardan helikoptere altı ayrı çeşit araç temin etmek, çekimler için yıllık izinleri tamamen feda etmek, gidilecek yerlerde tüm masrafları karşılamak, uçarak yapılan çekimler sırasında iki kez ciddi yaralanma Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki çekimler için özel izin peşinde koşmak, sponsor bulamayınca evden otomobile elde avuçta ne varsa projeye yatırmak, 5.5 yıllık serüvenin sadece bir bölümü.

İşin en zor kısmı ise çekimler tamamlanınca, yolun sonuna gelindiğinde başlamış: 12 bin diadan sadece 250 kare seçmek! Alper, "1000 Feet'ten Türkiye" kitabı için, İshakpaşa Sarayı'ndan Selimiye Camii'ne, Nemrut Dağı'dan Tuz Gölü'ndeki allıturnalara kadar Türkiye'nin her köşesinden ve tamamen kuşbakışı olarak çektiği kareler arasında seçim yaparken, Çocuklarım arasında ayrım yapıyormuş gibi hissettim" diyor.

Alper, Türkiye'de kitabını yayımlayacak yayınevi ve sponsor bulamayınca, Türkiye'yi havadan çekilmiş olarak resmeden ilk kitaba destek olmak Yunanistan'a nasip olmuş. Alp Alper'in, İstanbullu bir Rum tarihçi olan arkadaşı Akilas Millas'ın aracılığıyla kitabı Yunanistan'da basma fırsatı bulmuş. Alper şimdilerde ikinci ve üçüncü kitabın hazırlıkları içinde. Kitabı bu sefer Türkiye'de bir yayınevinde basılsın, hatta Japonya'da, Amerika'da, Avustralya'da da raflarda olabilsin istiyor.

Yeni planları arasında sergi için seçtiği fotoğraflarının THY'nin uçtuğu, dünyanın 16 ayrı kentindeki havaalanlarında da sergilenmesi var: "Türkiye'den ayrılan yabancılar fotoğrafları gördüğünde içlerinde "Burası neresi, görmedik biz burayı" uktesiyle dönsün ve tekrar gelsin istiyorum. Sonra da bu 16 fotoğraf İstanbul'dan çıkıp, Atina, Paris, Londra, New York, Chicago, Pekin, Sidney, Delhi gibi 16 ayrı kenti gezsin, böylece Türkiye'nin reklamı yapılsın. Tek istediğim bunu yapabilecek kadar destek verilmesi."

21 Mart 2007 Çarşamba

Baharın habercisi kardelenler

Yurdun büyük bölümünü olduğu gibi Doğu Anadolu Bölgesi'nde aylardır kaplayan karlar artık yavaş yavaş erirken, baharın müjdecisi olan kardelenler bütün güzellikleri, ihtişamları ile başgöstermeye başlamış. Görenler öyle söylüyor..
Annemde bana "kardelenim" derdi.. Şu sıralar böyle hitap etmiyor olması benim gücümü yitirmeye başlamamdanmıdır bilmiyorum, belkide..

Güç kaybediyor olabilirim, ama bu halde kalmak yok..
Güneşin bulutlar arasında görünmesine çok az kaldı ;) ..

Çanakkale Destanı ilk kez üç boyutlu animasyonda..

Superman’den Sünger Bob’a; Spiderman’den Batman’e yüzlerce çizgi film kahramanının ekranlara konuk olduğu günümüzde, kendi tarihimizin ve değerlerimizin çocuklarımıza kazandırılması gerektiğini düşünen Fatih Gülbahar ve ekibi tarafından hazırlanan ‘Çanakkale Destanı’, Çanakkale Savaşları’nın ilk üç boyutlu animasyonlarından biri olma özelliğini taşıyor. Nil Production tarafından piyasaya sürülen animasyon film, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla hazırlanmış.

Animasyon filmde kullanılan çoğu sahne bir yandan savaşın en acımasız yanını gösterirken bir yandan da vatanını canı pahasına korumaya çalışan Mehmetçik’in efsanevi mücadelesini anlatıyor. Farklı görüntü ve ses efektlerinin kullanıldığı filmde seçilen müzikler de filme ayrı bir renk katıyor. Savaşı anlatan bölümlerde kullanılan patlama ve yangın sahneleri ilgi çekiyor. Gerçek görüntüler ve fotoğraflarla desteklenen filmin seslendirmesinde de profesyonel bir ekip görev almış.

Filmde sadece Türk cephelerine de yer verilmemiş, savaşı yabancıların gözüyle de değerlendiren sahnelerde yabancı komutanların boğaza yaptıkları saldırıların içyüzüne ulaşılmaya çalışılmış. Zaman zaman arka planda kullanılan haritalar da savaşın cereyan ediş şeklini ortaya koyuyor. DVD ve CD formatındaki film 76 dakika uzunluğunda.

Haberin kendisi pazar keyfi ..

18 Mart 2007 Pazar

18 MART ..

Savaşın Sebep ve Sonuçları ;


18 Mart 1915'te düşmanın Büyük Taarruz'u sabah saat 11.00 de başladı. 18 büyük zırhlı, birçok muhrip ve denizaltı mevcut idi . Toplam 506 topa karşılık savunmada toplam 150 top vardı. Sonuç aynı gün 17:45 te alınmıştı. İki İngiliz, bir Fransız zırhlısı battı. Bir İngiliz, iki Fransız zırhlısı ağır yara aldı, üç gemi karaya oturdu. Kayıplarımız kırkdört şehit, yetmiş yaralı, sekiz top idi. Neticede, düşman boğazı denizden geçemeyeceğini anlamıştır. Avustralya'dan Kanada'ya kadar sömürgelerden toplanan askerler de savaşa sürülmüştür. Çok sayıda ANZAK(Australia and New Zealand Army Corp: Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri)savaşa katılmıştır. 25 Nisan 1915 Çanakkale Savaşlarının en kanlı muharebeleri başlamıştır. Sabahın erken saatlerinde İngiliz ,Fransız ve ANZAK kara -deniz birlikleri, Seddülbahir ve Arıburnu'na, 70.000 kişi ile 109 harp gemisi, 308 taşıt gemisi desteğinde çıkarma yaptı. Aynı anda Fransız birlikleri Kumkale'ye yanıltıcı küçük bir çıkarma yaptılarsa da tutunamadılar. Arıburnu'na çıkan ve Conkbayırı'na doğru ilerleyen İngiliz birliklerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen karşıladı. Mayıs, Haziran, Temmuz ayları boyunca gögüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. 9 Ağustos ve 20 Ağustos'taki büyük saldırı ve geri püskürtülmeden sonra Çanakkale'yi karadan da geçemeyeceklerini anlayan İngiliz ve Fransızlar Kasım 1915'ten itibaren savaşı sona erdirmeye karar verdiler ve 9 Ocak 1916'da son düşman kuvvetleri de çekildi. Savaş boyunca 300.000 kadar İtilaf Devletlerinden, 250.000 kadar Türk askerinden kayıp oldu.


Güçlü bir devlet olan ve dünya dengelerini altüst eden Almanya'dan rahatsız olan İngiltere ve Fransa'nın, Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devleti'ne ait olan Çanakkale Boğazını ele geçirerek, müttefikleri Rusya'ya yardım götürmek ve İstanbul'u işgal ederek Osmanlı Devleti'ni savaş dışı bırakmak istemeleridir. Savaş 18 Mart 1915 tarihinde başlamıştır.


İngiltere ve Fransa ile Osmanlı ve Alman orduları arasında geçen ve iki taraftan toplam 500,000'den fazla insanın "kaybına" (ölüm, firar, esir, sakatlanma ve hastalıklar) neden olan savaşın ardından İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı'nı geçememiş, İstanbul'u işgal edememiş, Rusya'da zorda kalan çarlık rejimi devrilmiş ve I. Dünya Savaşı 2 yıl uzamıştır.


Rakamlarla Çanakkale



-Çanakkale savaşları, 3 Kasım 1914 yılında ilk bombardımanla başladı, İngilizlerin Seddülbahir'den çekilip gitmeleriyle 9 Ocak 1916 tarihine kadar sürdü.
-18 Mart 1915 günü İtilaf Devletleri toplam irili ufaklı 231 gemi ve 1155 top ile harekete geçmişti. Sadece 18 zırhlıdaki top sayısı 712 idi.
-Türklerin boğazda toplam 13 tabyasında ise 230 adet topu vardı ve bunlardan ancak 82'si kullanılabildi
-44'ii hasar gürdü, 8'i kullanılamaz hale geldi.
-18 Mart'ın ilk saatlerinde, Nusret mayın gemisi, elde kalan son 26 mayını, kıyıya paralel olarak, 4.5 metre derinliğe döşedi.
-Karadaki Türk topçusu toplam bin 900 mermi ile donanmaya karşılık verirken, donanma sadece Dardanos bataryasına.4 bin mermi atabiliyordu.
-Çanakkale savaşı yaklaşık bir yıl sürdü. Her iki tarafın toplam kaybı, 500 bin.Kara savaşları sırasında karşılıklı hücumlar yapıyorken, on milyonda bir ihtimal olan mermilerin havada çarpışması vuku buldu. Kara savaşlarının en şiddetli anında yere düşen mermi sayısı bin 500, metrekareye düşen mermi sayısı ise 6 bin.
-19 Mayıs'ta, Anzakların attığı 948 bin mermi, 10 bin Türk askerini şehit etti.
(Çanakkale Destanı-İsmail Bilgin/Timaş 2006)

RUHUNUZ ŞAD OLSUN !!!